Cumhurbaşkanı Erdoğan: İsrail’in katliamlarına sessiz kalmak bu suça ortak olmaktır
Antalya, 11 Nisan (Hibya) – Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 4. Antalya Diplomasi Forumu’nda konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasından bazı satır başları şöyle:
“Siz değerli katılımcıların şahsında dünyanın dört bir yanındaki tüm dostlarımız, tüm kardeş halkları saygıyla selamlıyorum. Yine buradan savaşların, çatışmaların, ölümlerin acısını yüreklerinde taşıyan tüm mazlumları ülkem ve milletim adına selamlıyor, kendilerine dayanışma mesajlarımızı gönderiyorum.
Turizm başkentimiz Antalya’ya, Akdeniz’in inci şehrine, kültür ve tabiatımızın ışıl ışıl parladığı bu güzel ilimize hepiniz hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.
Bu sene 4’üncüsü düzenlenen Antalya Diplomasi Forumu vesilesiyle sizlerle bir araya gelmekten büyük bir memnuniyet duyuyorum.
Dünyanın dört bir yanında forumumuza teşrif eden her bir misafirimize teşekkür ediyor, üç gün sürecek bu kıymetli programın tüm dünya için, tüm insanlık için, özellikle coğrafyamızdaki mazlum ve mağdurlar için hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Dünyada dış politika ve uluslararası ilişkiler alanında önde gelen etkinlikler arasında yerini alan foruma özellikle yönelik yoğun ilgiden memnuniyet duyuyoruz.
Bugün burada çatışmaların yerine diyaloğu, kutuplaşmanın yerine ortak aklı, güç yarışının yerine küresel vicdanı tercih ettiğimizi hep birlikte dünyaya bir kez daha ilan ediyoruz.
Antalya’dan tüm dünyaya verdiğimiz bu barış ve dostluk mesajları, Antalya Diplomasi Forumu’nu muadillerine göre farklı bir yerde konumlandırıyor.
Her yıl olduğu gibi üç gün boyunca binlerce katılımcı, kritik bölgesel ve küresel konularda fikir alışverişinde bulunup, çözüm önerilerini ele alacaklar.
Küresel diplomasinin kalbi, üç gün boyunca yine Antalya’da atacak. Foruma yapacağınız değerli katkılar için her birinize şimdiden şükranlarımı sunuyorum.
İnsanlık, arka arkaya yeni teknolojik hamleler gerçekleştirirken, uluslararası sistemin çağa ayak uydurabilmesi noktasında aynı başarıyı sergileyemiyor. Terör, açlık, yoksulluk, ırkçılık, İslam düşmanlığı, göçmen karşıtlığı ve iklim krizi gibi tüm insanlığı ilgilendiren sorunlarla uğraştığımız bir dönemde uluslararası toplumun daha adil, daha vicdanlı politikalar geliştirmede maalesef yetersiz kaldığına şahit oluyoruz.
Bu eksikliği başta bölgemizde yaşanan çatışmalar ve gerilimler olmak üzere çok geniş bir alanda her gün hissediyoruz. Diplomasinin, insani, girişimci ve geleceğe yönelik plan yapabilme kabiliyetini daha fazla öne çıkarmamız gerektiği anlaşılıyor.
Dünya beşten büyüktür, çünkü insanlık beşten büyüktür. Bu tespiti yaparken amacımız, böyle bir anlayışın hakim kılınmasıdır.
Türkiye, sahip olduğu tecrübe, tarihi, beşeri, kültürel zenginlik ve derinlik dolayısıyla dünyaya bu mesajı en rahat verebilecek ülkelerden biridir.
Biz, sorunların uzağında konforlu bir coğrafyada yer alan bir ülke değiliz. Stratejik önemi yüksek olduğu kadar krizlere gebe bir ülkede bulunuyoruz. Bu tarih boyunca da hep böyleydi.
Bugün de uluslararası siyasinin gündemini domine eden birçok sorun, savaş, kriz ve gerilim yine bizim yakın çevremizde cereyan ediyor.
Biz, bu coğrafyanın sadece sakinleri değiliz, aynı zamanda sahipleriyiz. Bin yıldır buradayız. Bu topraklardayız. İnşallah daha nice asırlar boyunca yine burada olacağız.
Barışın savaştan daha fazla emek istediğinin gayet farkındayız. Ama biz kolayı değil, her zaman zoru seçtik. Bugün de zor olanın tarafındayız. Bu anlayışla Ukrayna, Sudan, Libya, Somali gibi yakın dostluğumuz olan ülkelerde nasıl barış ve istikrar için mücadele ediyorsak, Afrika ve Asya’da da arabuluculuk ve kolaylaştırıcılık gibi inisiyatiflerle sorumluluk üstleniyoruz.
Komşularımızla iyi ilişkiler tesis ederek, işbirliği imkanlarını, ticaret imkanlarını genişleterek, ayrıca çatışan taraflar arasında diyalog köprüleri kurarak ülkemizin etrafında bir barış ve güvenlik kuşağı oluşturmak çabasındayız.
Bizim kimsenin toprağında, egemenliğinde, kaynaklarında gözümüz yok. Türkiye olarak, nerede varlık gösteriyorsak, orada yerin altındakilerle değil, yerin üstündekilerle yani insanlarla, yani canla ilgileniyoruz.
Zulüm ile abad olunmaz diyoruz. Sömürü ve çatışma üzerine müreffeh bir gelecek inşa edilmez diyoruz. Küresel vicdan ve adaleti en fazla yaralayan meselelerin başında malumunuz Filistin’deki özellikle de Gazze’deki zulüm geliyor.
İsrail, 1,5 senedir en temel insan haklarını hiçe sayarak, uluslararası hukuki ayaklar altına alarak Filistin halkına karşı apaçık bir soykırım uyguluyor. Buna karşı sesimizi yükseltmek, bu zulme itiraz etmek, buna olabilecek en güçlü tepkiyi vermek bizim sadece kardeşlik değil, aynı zamanda insanlık vazifemizdir. İnsanlığımızın bir gereğidir.
İsrail’in katliamlarına sessiz kalmak, bu suça ortak olmaktır. Bakınız daha birkaç gün önce Han Yunus şehrinde gazetecilerin kaldığı bir çadır, İsrail kuvvetleri tarafından bombalandı. Bu saldırıda 3 gazeteci hayatını kaybetti. Yine 9’u medya mensubu 10 kişi ağır şekilde yaralandı.
İsrail yönetimi bugüne kadar 211 gazeteciyi katletti, öldürdü. Sadece bu sabah Han Yunus’ta aynı aileden 7’si çocuk 10 kişi şehit oldu. Şimdi bunun adı barbarlık değilse soruyorum nedir?
İsrail hükümeti, Filistin halkını topraklarından söküp atamaya, Filistinlilere ikinci bir Nekbe felaketi yaşatmaya çalışmaktadır. İşlediği her suç, hukuk önünde cevapsız kalan İsrail, her seferinde biraz daha pervasızlaşmakta, daha kanlı, daha vicdansız saldırılara girişmektedir.
Dahası İsrail, işgal karşısında meşru direniş haklarını kullanan Gazzeli ve Filistinli kardeşlerimize terörist diyerek işlediği katliamları meşrulaştırma peşindedir.
Filistin halkının, işgal karşısındaki kahramanca mücadelesini kimse terörizm yaftası vurarak karalayamaz.
Türk milleti, tarih boyunca olduğu gibi bugün de Filistinli kardeşleriyle tam bir dayanışma içindedir.
500 sene önce topraklarından kovulan tüm o İsrail halkını, Yahudileri kapımızı açarak biz bu topraklarda misafir ettik. O günkü Türkiye, ne ise bugünkü Türkiye de aynısıdır. Saldırıların başladığı günden bu yana 101 bin tonun üzerinde insani yardım malzemesini bölgedeki kardeş ülkelerin de desteğiyle Gazze’ye gönderdik. İnşallah bundan sonra da Gazzeli mazlumlara yardım elimizi uzatmaya devam edeceğiz.
İsrail’in Gazze’deki devlet terörü devam ettikçe, ateşkes çabaları sabote edildikçe, masumların üzerine bomba yağdıkça bölgemize kalıcı barışın gelmesi oldukça zordur.
Orta Doğu’da barış, ancak İsrail-Filistin meselesinin iki devletli çözümü temelinde mümkündür.
Başta Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi olmak üzere uluslararası toplumun tüm üyelerini bir kez daha sorumluluk üstlenmeye, akan kanı durdurmaya, Filistin halkının yanında olmaya davet ediyorum.
Burada altı çizilmesi gereken bir diğer husus da şudur: İsrail, özellikle Lübnan’a ve Suriye’ye yönelik saldırıyla bölgenin istikrarını doğrudan tehdit eden sorunlu bir ülkeye dönüşüyor. İsrail’in saldırıları DEAŞ ile mücadele çabalarını da sekteye uğratıyor.
Suriye’de etnik ve dini aidiyetleri kaşıyarak ülkedeki azınlıkları hükümete karşı kışkırtarak 8 Aralık devrimini dinamitlemeye çalışıyor.
Türkiye’nin bu konudaki tutumu gayet nettir. Biz, komşumuz Suriye’de 14 yıl süren çatışma ve istikrarsızlığın yükünü en fazla çeken, bunun bedelini ödeyen ülkelerden biriyiz.
8 Aralık devrimiyle sadece Suriye’de değil, tüm bölgemizde kalıcı istikrarın tesisine yönelik yakalanan fırsatın heba edilmesine izin veremeyiz.
Suriye’nin yeni bir istikrarsızlık girdabına sürüklenmesine göz yummayız. Toplam 911 kilometre uzunluğunda sınıra sahip olduğumuz komşumuz Suriye’nin, toprak bütünlüğünü, istikrarını ve güvenliğini kendimizden ayrı görmediğimizi burada özellikle dile getirmek istiyorum.
Suriye halkı acıya, zulme ve savaşa doymuştur. Suriyeli kardeşlerimize bunları tekrar yaşatma niyeti olanlar, hesaplarını buna göre yapmalıdır. Soğukkanlılığımızı, sabrımızı, meseleleri diyalog yoluyla çözme tavrımızı kimse yanlış anlamamalı, yanlış yorumlamamalı, sükunetimiz birilerini çok hatalı heveslere sürüklememelidir.
Suriye’nin toprak bütünlüğü ve istikrarının muhafazası noktasında Sayın Trump ve Sayın Putin başta olmak üzere bölgede nüfus sahibi tüm aktörlerle anlayış birliği içindeyiz. Çok yakın diyalog halindeyiz.
Güney Kafkasya’da kalıcı istikrarın sağlanması için çabalarımız sürüyor. Doğu Akdeniz ve Ege’de barış ve istikrarın devamını amaçlıyor, komşumuz Yunanistan’la olumlu atmosferlerin muhafazası için çalışıyoruz.
Balkanlardaki gelişmeleri çok yakından takip ediyor ve bölge ülkeleriyle işbirliğimizi devam ettiriyoruz. Orta Asya’daki kardeş cumhuriyetler, dış politikamızdaki özel yerlerini her geçen gün daha da pekiştiriyor.
NATO’nun geleceği ve Avrupa güvenlik mimarisine dair tartışmaların gündemde olduğu bugünlerde Türkiye olmadan Avrupa güvenliğinin düşünülemeyeceği bir kez daha ortaya çıkmıştır. NATO’nun en büyük ikinci kara ordusunu komuta eden Türkiye, özellikle son yıllarda büyük atılım yaptığı savunma sanayisiyle Avrupa güvenliği için gelecekte de sorumluluk olmaya hazırdır.
Öte yandan Türkiye’nin Avrupa Birliği hedefinden uzaklaştığına dair iddia ve eleştirilerin bizim noktainazarımızda hiçbir geçerliliği yoktur. Avrupa Birliği tam üyeliği halen ülkemizin stratejik hedefidir. Ancak kimi zaman korkulardan, kimi zaman önyargılardan, kimi zaman da birliği içerden esir almış aktörlerden dolayı Avrupa Birliği üyelik sürecimizin ilerletilmesi hususunda gereken iradeyi sergileyemiyor.
Biz üyelik sürecimizi ilerletme noktasında hazırız ve kararlıyız. Avrupa Birliği’nden de somut adımlar atmasını bekliyoruz.
Türkiye Yüzyılı ifadesinde anlamını bulan ülkümüze inşallah sizlerin de desteğiyle ulaşacağımızdan hiçbir şüphe duymuyoruz.
Sözlerimize bu düşüncelerle son verirken sizleri Antalya’da misafir etmekten duyduğum memnuniyeti bir kez daha ifade etmek istiyorum. Forumu teşrifleriniz ve değerli katkılarınız için şimdiden teşekkür ediyorum. Forumun hayırlara vesile olması dileğiyle sizleri saygıyla selamlıyorum. Sağ olsun, var olun, kalın sağlıcakla.”
Hibya Haber Ajansı